23 Ağustos 2011 Salı

Tıp Fakültesi ve Doktorluk

Melabalar,

Bugün size bambaşka birisi tıp okumaktan bahsedecek. Kendisi gördüğüm en çalışkan insanlardan birisi. Kendisi henüz ünlü ve zengin bir doktor olmadan, kendisine ulaşmak kolayken hemen konuşup sizlere yol göstermesini istedim. Enjoy !

Tıp defteri:)

Birçok ailenin çocuğu üzerindeki hayali ve bir çoğumuzun küçüklükten beri arzusu olan meslek: doktorluk...Ve tabi ki bu da eşittir tıp okumak. Bazılarımızın küçüklüğünden beri kafasındadır burada olmak ama bazılarımız da ailelerimizin itelemeleri, istekleri doğrultusunda bu yolu seçeriz, ki tıp dışında hiçbir meslek dalı için aile coçuğuna bu kadar baskı yapmaz heralde. Ne yazık ki bir öğrenci için bu baskı çok kötü bir durumdur.

Tıp zorlu bir yokuş... Seven için dağcılık gibi bir spor dalı :) Dağcılıktan korkanlar gibi sevmeyenler içinse korku, sıkıntı, kaçamak bakışların yeri...
 Bilindiği gibi 6 yıllık tıp (ki bazı okullarda hazırlıkla beraber 7 yıl) eğitiminden sonra pratisyen hekim olunuyor. Sonrasında ilerlemek isteyenler için TUS dediğimiz bir sınav var. Bu sınavı kazananları 4-5 yıllık asistanlık dönemi bekliyor. Sonrasında yardımcı doçentlik, doçentlik, profluk... Böylece geçer yıllarr... :)
Gerçekten uzun bir yol.ama mesleğin devlet güvencesinde olması, 6 yıllık eğitimden sonra sınavsız atama yapılıyor olması mesleğin cazip görülme taraflarından en önemlisi belki de. Gerçi birkaç yıl sonra şu anki birçok öğretmen arkadaşlarımız gibi doktor arkadaşlarımızın da atama beklediği günler geleceği görüşündeyim. Öğretim üyesi yetersizliğine bakılmaksızın açılan üniversitelerdeki tıp fakülteleri bunun bir göstergesi değil mi ?

Gelelim şu ünlü 6 yıla.. :) Tıp eğitiminin ilk 3 yılının lise sıralarındaki halimizden pek farkı yok bence. Otur ve ders dinle metodu... Gerçi pdö sistem ve entegre sistem arasında farklar yok değil. Pdö öğrencinin daha aktif olduğu bir sistem. Öğrenci konuya hazırlanıp geliyor ve konuyu anlatıyor, diğer öğrencilerle tartışıyor. Öğretim üyeleri izleyip not veriyor. Böylece öğretim üyelerinden güzelce ders dinlemek hayal oluyor. Entegre sistemde ise öğretim üyesi anlatıyor sen dinliyorsun. Tabii birçok ders arka arkaya olunca zamanla uyku baskınları kol geziyor ortalarda :)) İki sistemi ortak olarak uygulayan üniversitelerimiz de var bu arada. Her neyse şunu 
söylemeliyim ki çalışan, azimli, ne istediğini bilen biri için sistemin bir önemi yok aslında. Her yerde aynı kitaplara çalışıyorsun sonuçta. Tıp dili ortak...

İlk 3 seneyi entegre olarak okuyan biri olarak bazen sınıfta oturmaktan sıkılsam da (tabi ki de arada laboratuvar dersleri de var) memnunum. Sınıfta önemli bilgileri hocalardan tekrar tekrar dinlemenin gerekli olduğu görüşündeyim. Tıp ne kadar öğreneceksiniz dense de ezber olmadan asla olmaz.1.sınıfta kemiklerin isimlerini ezberlemeye çalışırken bunalmaların sonucu olarak 'nerden tıp yazdım. off.. aptal kafam...bunlar ezberlenmez ki' desek, ağlayıp sızlasak da zamanla insanoğlunun ezber kapasitesini  arttırdığı kesin. Beyin öyle bir şey ki bir alıştı mı daha zor şeyleri daha kısa zamanda ezberleyebiliyor (yani 1.sınıftayken 3.sınıf notlarına bakıp kesin kalıcam demek yanlış :))

1. sınıfta iki saatte ezberleyebildiğn bir konuyu 2. sınıfta yarım saatte kafaya oturtuyorsun. 4. ve 5. sınıfta stajlar var. İlk üç yılda öğrendiğin konuları hastalar üzerinde görmeye başlıyorsun. Artık 'stajyer doktor' diye bir ismin oluyor (yaşasınn ismimm varr!) ve hastalarla konuşuyor, onların derdini dinleyip olaya nasıl yaklaşman gerektiğini öğreniyorsun. Açıkçası ilk üç seneden daha eğlenceli yılların başlamış oluyor, çömezlikte 
kalmıyor artık :)) Hastalarla yaşadığın birçok anın anlatılmaya hazır bekliyor... Bu aşamada asistan doktorların ne sıkıntılar çektiğini (tabii birkaç tane olan rahat bölümlerdekiler hariç) tüm işlerin onların üzerinde olduğunu, ancak profesör olursan rahat bir nefes alabileceğini görüyorsun :)

6. sınıfta 'intörn doktor'sun. Nöbetler, kan almak, sonda takmak, anamnezleri (hasta bilgileri) bilgisayara geçmek artık senin görevin. Yani bir tür amele işçisisin :P Şaka bir yana çok şey öğreniyorsun ama nöbetlerin de eklenmesi (zorlu stajlarda 3 günde 1) insanı çok zorluyor. Bir de uzmanlık istiyorsan TUS'a çalışman lazım tabii...

4. sınıftan başlayarak 6.sınıfın sonuna kadar her tıpçının kendine sorduğu sorular vardır: 'gerçekten yeterli eğitim aldım mı?', 'insanlara zarar vermeden onlara yeteri kadar yardım edebilecek miyim?', 'ya yanlış bir şey yaparsam?'... Bu soruların cevabı verilebilir mi bilmiyorum. Verilse bile bu asla net bir cevap olamaz. Çünkü bilgi çok ve sen bir insansın. En önemlisi de insanın en kıymet verdiğine, sağlığına hizmet veriyorsun. Bir hatan bir cana mal olabilir. Bunu düşününce ve işin gerçeklerini kavrayınca nasıl bir sorumluluğun olduğunu anlıyorsun.Vveee evet sen artık olayın içindesin!!! Sen bir doktorsun!!... Her gün hastanede olmak, her gün birçok hasta insan görmek... Bazen hasta yakınları tarafından hırpalanmak... Devletin her gün çıkardığı yasalara karşı direnmek... Amaaaa sonucunda bir insanı iyileştirebilmek, ona yardım edebilmek... Teraziye koyarsak ne taraf ağır basar yorum senin...

Veeee tıp okurken hep hasta olmak :)) Tıp öğrencilerinin çoğunu bir hastalığı var: kendine hastalıklar yakıştırmak... Herhangi bir yeri ağrısa 'ayy ya kötü hastalığa yakalandıysam, acaba bende şu hastalık mı var, ya bende böyle belirti gösterdiyse...'. Kafanda yazarsın da yazarsın... Hiçbir şeyin yokken böyle şeyler düşünmek yıpratıcı. Bilmiyorum zamanla geçer mi, bende 4.sınıfta başladı, hala var :P (bu arada 5.sınıftayım) Arkadaşlar, bu kadar laftan sonra şunu söylemek isterim ki hiçbir şey dışarıdan görüldüğü, söylendiği gibi toz pembe değil ve cok kötüde değil.işin içine girince anlaşılıyor her bir şey. Tıpçıların da mutlu olduğu şeyler gibi ve mutsuz olduğu şeyler de var. Gerçi her meslek böyle değil mi zaten? Önemli olan seçtiğin dalı isteyerek, severek yapmak. Bu şekilde işini yapan birinin, karşılığını her türlü alacağına inanıyorum (işini ne kadar seversen o kadar gülümsersin, ne kadar gülümsersen o kadar karşılık görürsün). O yüzden tıp isteyenler gerçekten istedikleri ve sevecekleri için aramıza gelsinler...

Bazen kendime soruyorum: 'tekrar sınava girsem ne yazardım acaba?' diye ve her soruşumda yanıtım aynı: tıppp...O zaman anlıyorum ki doğru yerdeyim :P yüzümde kocaman bir gülümseme :D Evettt!!! Doğru yerdeyim ve sizleri de beklerimm....


Captain out !







Sizden Geri Dönüş Bekliyorum

Melabalar,

Serbest Kürsü'yü kurarken en önemli sebebim üniversite seçimi yapacak öğrencilere verilen bilgilerin taraflı ve yetersiz olmasından duyduğum rahatsızlıktı. Bu sebeple olabildiğince tarafsız veya farklı görüşlerden insanlardan yorumlar ve yazılar almaya çalışıyorum. Fakat daha faydalı olabilmek için sizden bir ricam var: Serbest Kürsü'de değinilmesini istediğiniz konular, ya da yayınlanmasını istediğiniz bilgiler, şu şöyle olsa çok faydalı olur diyeceğiniz tavsiyeleri bana gönderirseniz çok sevinirim ve bu konuda elimden geleni yapmaya çalışırım.

Mail adresi: kursubaskani@gmail.com

Teşekkür ettim. Umarım sınav sonuçlarınız umduğunuz gibidir. Olmasa ne var ki !? Havalar çok güzel çıkın eğlenmenize bakın !

Kadir Has Üniversitesi'nden Bir Elektronik Mühendisi Adayı

Melabalar,

Sizlere olabildiğince geniş alanlardan kaynaklar sunmaya çalışıyorum çünkü hayatınızda önemli bir seçim olan üniversite ve çalışma alanı seçiminde bütün olasılıklarınızı değerlendirmeniz hepinizin yararına olacaktır. Örneğin ben liselere giriş sınavına hazırlanırken Haydarpaşa, Robert gibi "Fen Lisesi" olmayan ama yine de çok iyi olan seçeneklerim olduğunu bilmiyordum. Neyse konumuza dönelim. Bu seferki yazıyı da Kadir Has Üniversitesi'nde elektronik mühendisliği okuyan ve belki mühendisliğe en içten şekilde gönül veren insanlardan birinden istedim. Çok güzel bir yazı hazırlamış Kadir Has düşünenler ve düşünmeyenler için. Buyrun...

Merhaba arkadaşlar. Sizlere Kadir Has Üniversitesi'nden, mühendislik fakültesi ve özellikle elektronik mühendisliğinden bahsedeceğim.
Öncelikle Kadir Has Üniversitesi, görece yeni kurulmuş sayılabilecek bir vakıf üniversitesi. Rahmetli işadamı Kadir Has tarafından kurulmuş olan Kadir Has vakfına bağlı. İstanbul'un neredeyse göbeği sayılabilecek bir yerde, Haliç'e sıfır konumda bir binası var. Eskiden bu bina, hatta çok eskiden, tütün fabrikasıymış. Ardından kullanımdan çıkmış ve Kadir Has'a üniversite binası olarak verilmiş. Bina Kadir Has tarafından özüne bağlı kalınarak restore edilmiş ki bu konuda aldığı ödüller var. Yani bina oldukça güzel. Sınıflarda binanın eski halinden kalma tuğlalı kısımlar duruyor. Üstelik Binanın altında bir Bizans sarnıcı var ve kantinin orta yerindeki bir cam vasıtasıyla bu aşağıdaki yeri görebiliyorsunuz. Ha keza zaten o kısma inilebiliyor şu anda çünkü üniversitenin içerisinde Rezan Has müzesi var. Ancak henüz sarnıç kısmı görücüye açık değil, hala çalışma devam ediyor. Müze belki bazı insanların ilgisini çekmeyebilir ancak tarihle ilgisi olan insanlar için bulunmaz nimet gibi. Çünkü müze eski dönemlerden kalma günlük eşyalar içeriyor çoğunlukla. Ve bunların hepsi de Bizans mahseninin içerisinde gösterimde... Ayrıca dönem dönem eski dönemlere ait çeşitli sergiler de yapılıyor. Örneğin ben en son gittiğimde eski dönemlere ait yazılar ile ilgili bir sergi vardı. Bunun yanı sıra, fabrikada kullanılmış olan çeşitli araçlar da küçük camekanlar içerisinde çeşitli yerlerde gösterimde. Hatta fabrikada üretilmiş olan sigaralar ve purolar bile gösterimde.

Ancak bununla birlikte üniversitenin, herkes tarafından sevilmeyecek özellikleri de var. Kadir Has Üniversitesi bir şehir üniversitesi. Yani Almanya'daki üniversiteler gibi, şehrin içerisindeki bir bina konumunda. Bina oldukça büyük, yani bütün dört yıllık bölümlerin hepsini kapsayabilecek kadar büyük ancak yine de oturup yayılabileceğiniz çayır, çimen bulamayacaksınız. Bunun ancak bir de iyi yanı var ki, şehrin ortasındasınız ve her yere yakınsınız. Biz ara sıra Taksim'e yemek yemeye bile gidiyorduk bir saatlik ara içerisinde.

Ben açıkçası çayırlara uzanıp bira içmeyi tercih ederim ancak benim gibi biri için bile çok büyük bir eksik olmadı bu. Ha aklıma gelmişken, fakültelerin bir arada olması olayı da var. Yani hazırlıkta birlikte olduğunuz arkadaşlarınızı rahatlıkla bulabilirsiniz.

Şimdi mühendislik fakültesi ve elektronik mühendisliği bölümü hakkında bir şeyler yazayım. Öncelikle gördüğüm kadarıyla, okuldaki en sağlam akademik kadro elektronik mühendisliği bölümünde. Efsane isimler var gerçekten Kadir Has Üniversite'sinde. Abdülkadir Özdeğer gibi... Ayşe Hümeyra Bilge gibi... Arif Selçuk Öğrenci, Önder Pekcan, Feza Kerestecioğlu gibi... Bu değerli öğretim üyelerimizin hepsi elektronikçi veya elektronik bölümü derslerine giren matematik-fizik profesörleri. Çoğu İTÜ ve Boğaziçi çıkışlı. İsterseniz araştırabilirsiniz kendiniz de.

Peki diğer mühendislik bölümleri kıötü mü... Hayır tabi ki. Örneğin Ziya Soyuçok gibi mükemmel bir insan endüstri mühendisliği matematik derslerine giriyor. Ancak ben elektronikçi olduğum için tabi ki en çok kendi bölümüm hakkında bilgi sahibiyim.

Benim üniversitem ile ilgili en çok sevdiğim şey şu oldu hep: Bilgi sahibi olmak isteyen, bölümüyle dersleriyle ilgili olan insanlar asla akademik kadro tarafından geri çevirilmiyor. Aksine... Destekleniyor, ilgi görüyor. Ve bunun bilimsel tabanlı olması benim en çok hoşuma giden şey. Yani aynı filmlerde gördüğünüz gibi, az biraz ilgi ile kendinizi çeşitli projeler içerisinde bulabilirsiniz. Profesörlerle billimsel teoriler tartışırken, onlarla BİRLİKTE, adım adım projeler yaparken, gerek teorik gerek pratik alanda duyulan haz hiçbir şeyde yok.

Elektronik mühendisliğinin kendisine dönersek... Bu konu biraz daha çetrefilli gerçekten. Temel mühendislik dallarının hepsi zordur aslında. Zorluklarının alanları farklıdır ancak. Elektronik mühendisliği diğer alanlara göre daha çok matematik ister. Yani daha teorik tabandadır ancak tasarım için teknik çizim gibi bir şeye ihtiyacınız olmayacak. Elektromanyetik teori için çok değişkenli fonksiyonların analizini bilmeniz gerekecek. Her ne kadar bu alan diferansiyel denklemler ile zorluk açısından HEP tartışıldıysa da, fazla matematik fazla zorluk demek. Ancak dersleriyle ilgili olan, bölümünü seven ve yaptığı işin farkında olan hiçbir öğrencinin ben başaramayacağına inanmıyorum şahsen. Kısacası, bölümü düşünen arkadaşlara benim tavsiyem, öncelikle bölümü okuyanlardan bölümün içeriğini biraz daha yakından görmeleri, ardından kendilerini bölümü sevip sevemeyecekleri konusunda sorgulamalarıdır. Mühendisliklerin neredeyse hepsinde geçerlidir, yalnızca iş olanakları olarak düşünürseniz dört sene işkence çekersiniz. Her şeyden önce, mühendislik tercih edecek olan öğrencilerin, kendilerini mühendisliğe hazırlamaları gerekiyor. Sizler, yani mühendis adayları, siz alanınızla ilgili yalnıca teorik bilgiye sahip olmayacaksınız. Sizler HER ŞEYİ bilmekle yükümlüsünüz çünkü sizin işiniz ÜRETMEK, ÜRETMEK, ÜRETMEK... Bilim adamları teorik alanda çalışmalar yaparken ve size kullanacağınız bilgi havuzunu sunarken, siz hem bunları öğreneceksiniz ve hem de bunları kullanıp ne üretebilirim diye düşüneceksiniz. Yani bu işin aynı zamanda, ekonomik, ergonomik, sürerlilik gibi yönleri de var ki, her zaman elinizdeki ürünü iyileştirmek durumunda da kalacaksınız.

Şimdiden ben herkese başarılar dilerim. Ülkemizin ve hatta dünyanın genel olarak, kaliteli mühendislere ihtiyacı var. Umarım hepiniz gurur duyacağınız işler yaparsınız...


Umarım faydalı bulacağınız bir yazı olmuştur. Devamı gelecek.

Captain out !

20 Ağustos 2011 Cumartesi

İTÜ'de Bölümlerin Ders Programları

Melabalar,

Bu sefer daha çok yeni girenlerin işine yarayacak bir şeyden bahsetmek istiyorum. Ders programları. Eğer SİS sitesini kurcalamadıysanız fark etmemişsinizdir fakat orada bütün bölümlerin alacakları derslerin planları bulunmakta. http://www.sis.itu.edu.tr/ sayfasına girdikten sonra açılan sayfada Ders Planları linkine tıkladığınızda fakültenizi ve bölümünüzü seçtikten sonra sizden dönem seçmenizi isteyecek. Sizin döneminiz okula giriş döneminiz. Ne farkı var her sene aynı değil mi derseniz, değil. Her sene hocalar toplanır yeni dersler eklerler, çıkartırlar, mevcut derslerin konularını, kapsamlarını değiştirirler. Bu yüzden döneminiz önemlidir. Eskiden benim bölümümde organik kimya açıkken artık çok da fazla gerek olmadığını düşünerek bunu kaldırmışlar mesela.
Programdan parça
Mesela yukarıda Telekomünikasyon Mühendisliği Programının ilk dönem programı var. İlk satırdaki kod dersin kodu. 101 kodlu dersler genellikle giriş dersleridir. Ayrıca istisnalar dahilinde genllikle 100 kodlular ilk sene 200 kodlular ikinci sene vs. diye gider. Bir 102 dersinin şartı büyük ihtimalle o dersin önceki seviyesi olan 101 dersini vermenizdir. Mesela MAT101 dersini vermeden sonraki dönemki MAT 102 dersini alamazsınız. Bazı bölümler ise MAT101'den sonra MAT 103 alır örneğin. 

Ders kodunun sonundaki E harfi o dersin İngilizce olduğunu belirtir. Fark etmişsinizdir E kodlu derslerin yanındaki adı ingilizcedir. Bu dersler ingilizce işlenir, anlatılır ve sınavları da ingilizcedir. Açıkçası teknik derslerin İngilizce olması çok da sorun olmuyor çünkü sin(x)'in integrali ingilizcede de çok farklı değil sonuçta. 

 Derslerin yanında kredi değerleri yazar. Diğer yazılarımı okuduysanız biliyorsunuz ki okulu bitirmenin şartı belirli bir sayıda kredi vermek. Sadece herhangi derslerin değil sizin dönem programınızdaki derslerin kredilerini vermek. Örneğin ben kalkıp programımda olmayan bir dersi alamaz mıyım ? Sistem izin vermiyor ama dilekçeyle almanız mümkün fakat sizi mezuniyetinize yaklaştırmaz sadece eğlenirsiniz. 

Bunların yanındaki Ders sütunu ise dersin haftada kaç saat işleneceğini anlatır. 3 saatlik dersler ve daha aşağısı genellikle tek günde yapılır, peşpeşe 3 saate girer pelteye dönmüş bir şekilde diğer derse gidersiniz. 4 saatlik dersleri genellikle iki güne ayırsalar da, ENTAS bölümünde 5 saatlik derslerin tek günde işlendiğini biliyorum ama onların dersleri atölyelerde bayram havasında geçtiğinden çok da sıkıntı olmasa gerek. Lab. dersi anlayacağınız üzere laboratuvar dersi. saatinin olmamasının sebebi dersinin olmaması. Tamamen deney yapmak üzerine dersler bunlar. 2 saat laboratuvar süresi dese de size deney başına süre veriyorlar ve bitirince gidebiliyorsunuz.

Türü sütünunda dersin türü belirtiliyor. Temel Bilim, Mühendislik Temelleri, İnsan Toplum Bilimi... gibi.

Z/S sütunu dersin zorunlu mu seçmeli mi olduğunu gösteriyor. Bazı seçmeli dersleriniz olacak. Malesef bunda seçmeme hakkınız yok ama size sunulan 6-7 dersten istediğiniz bir tanesini seçebiliyorsunuz. İşin kötü yanı bazen bunlardan birden fazlası ilgilinizi çekiyor ama birini seçebiliyorsunuz. Daha içler acısı olanıysa 6-7 dersten sadece bir tanesini açıyorlar o dönem. Eliniz mecbur onu seçiyorsunuz. Modern Fizik dersini kaç dönemdir almak istememe rağmen açılmadı. Ben de başka bir ders seçmek zorunda kaldım mesela.

Yarıyıl kısmının kendini açıkladığını düşünüyorum. O yüzden gelelim ingilizceye... Fark ettiyseniz İngilizce dersi  interaktif bir link. Bunun sebebi zorunlu olsa da ikisinden birini seçebileceğiniz. Linke tıkladığınızda:   
şeklinde bir tablo göreceksiniz. Bunu İngilizce hakkındaki yazımda açıklamıştım. Hazırlık geçiş sınavında belirli bir puanın üstünü alanlar ING 102, altını alanlar ise ING 101 dersini alıyorlar.

Bunun haricinde bir diğer önemli nokta ise %30 İngilizce alan öğrenciler için. ING 101,102,103... derslerinin sonunda E kodu olmamasına rağmen İngilizce kredi sayılıyorlar bilginize.

Sanırım bu kadar bilgi şimdilik fena değil. Her zamanki gibi aklıma gelen şeyleri ekleyeceğim.

Captain out ! 

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinden...

 Melabalar,

Sonunda geri dönebildim. Döner dönmez yine bir arkadaşımdan yazı rica ettim. Kırmadı beni. Aşağıdaki satırlar Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyan ve tıp okumuş bir aileden gelen bir arkadaşım tarafından kaleme alınmıştır. Tadını çıkarın.

Adı üstünde “tıp” olduğu için bir kısım öğrencisinin inek olduğu bir bölümden bahsedeceğim size. Ama gerçekten sadece bir kısmı öyle. Gözünüz korkmasın. Fakülte üniversiteden daha eski. Önce tıp fakültesi kurulmuş, sonra etrafında kampus gelişmiş. Yani evet, bir kampüs var. Tatil köyü gibi; göl, çiçek, yeşillik… İşin turistik kısmını hallettikten sonra bölüme geçebiliriz. Şehir Antalya olsa da diğer bölümler kadar gezemiyoruz. Tavsiyem 1 sene kaybetmeyi göze alıp hazırlık okumanız. İngilizceye yararı çok olmasa da hem ortama ısınmayı sağlıyor hem de çevreyi rahat rahat tanıyorsunuz. Hiç pişman değilim hazırlık sınıfından, pişman olanı da duymadım.1.sınıftan itibarense az ama doya doya gezmeye alışın. Üniversite topluluklarını tavsiye ederim sosyalleşmek için. Seçenekler ve olanaklar çok. Tıp fakültelerinde tam olarak bir ortak sistem yok. Sadece hocaya dayalı, sadece öğrenciye dayalı ya da karma sistem uygulanabiliyor. Akdeniz tıp karma eğitim vermekte. İlk 2 sene pdö olarak kısaltılmış bir probleme dayalı öğrenim uygulaması var. Bir hafta içinde verilen bilgilerle hastanın hastalığını, nasıl tedavi edildiğini öğreniyorsunuz. Genelde Pazartesi, Çarşamba, Cuma oluyor pdö oturumları. Dolayısıyla hafta içi 2 gün tatil var denebilir. Yine 1. Sınıfta SSP (sosyal sorumluluk projesi), 2. Sınıfta ÖÇM (özel çalışma modülü) saatleri var. Proje ya da konu seçip onun hakkında araştırmalar, çalışmalar yapılıyor. İlgini çeken konuyu seçmek önemli ama gezebileceğiniz konuları seçerseniz hem ders hem gezi olur. Geri kalan kısım genelde anfide işlenen teorik dersler. Bazı hocaların derslerine genel olarak katılım olmasa da diğerlerine dayanabildiğinizce katılın. 45 dk’dan akılda kalan 1 dk’lık cümle çok yararlı olabiliyor. Dersler slaytlar üzerinden işleniyor. Onlara çalışmak da yeterli olur sınavlar için. Bir de pratik derslerimiz var tabi ki. Tıp fakültesi olunca en merakla beklenen ders anatomi pratikleri. Eh bu da kadavra demek. Kadavralarda korkulacak bir şey yok. Atlaslar (Sanırım vücut atlası) ve hocalardan kaçak çekilen videolar sayesinde hallediliyor. Özellikle videolara çok dua edeceksiniz. Ama yaz tatilinde bilgileri sıfırladığım için biyofizik pratiklerinde daha çok zorlanmıştım ben. Lise bilgileri, fizik ve organik kimya yakanı bırakmıyor yani. Diğer fakültelerden farklı olarak Türkiye'de 9 üniversitenin aldığı bir belge sayesinde diplomamız her yerde geçerli hale geldi. Daha üniversite eğitimimin 3’te 1’i bitti, staj dönemi, yani hastane hayatı hakkında yorum yapamıyorum. Dediğim gibi teorik dersler ve onların pratikleriyle geçen ilk 3 senede, dersler 1-1,5 aylık periyotlar (komite deniyor bunlara) halinde oluyor. Bu sürede bir çok ders (fizyoloji, anatomi, tıbbi biyoloji ve genetik vs.) alıp bunların hepsinden sınava giriyoruz. Yılın sonunda bunların hepsinden finale giriyoruz. Komite ve final sınavları test şeklinde uygulanıyor. Pratik sınavlarıysa dersine göre farklılık gösteriyor. Klinik tıp dersleri her sene ağırlığını yavaş yavaş arttırıyor. Komitelerde konuları öğrenmeye bakın. Finalde çok zorluk çekmeyin. Ses kayıt cihazı ve flash bellek edinmelisiniz. Evde zaman kaybı gibi görünse de not tutmaya yetişilmediğinde (ya da canınız istemediğinde) büyük bir kurtarıcı oluyor. Flash bellek de bol bol virüslü okul bilgisayarlarından ders slaytlarını almak için gerekli. Yani bir de bilgisayarınıza virüs koruma ,temizleme programı yüklemek lazım. Fakültenin kendi fotokopicisi var. Eski notlar sizi bir çok yükten kurtarabiliyor. Son olarak soru sormaktan korkmayın. Bu biraz klişe ama sırf bu yüzden Antalya sıcağında öğlen 12'de kampüsün içinde gezip durmuştum. Sorup, hocalardan alınan ekstra bilgiler de aniden aydınlanma sağlayabiliyor.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Yoğun dönem... Çok yoğun dönem...

Melabalar,

Uzun zamandır ilgilenemedim Serbest Kürsü ile çok yoğun bir dönemdi. Bir yandan çift staj, bir yandan ev taşıma... İnternetim bile yeni bağlandı. Bu haftadan tezi yok yeniden yazılarıma başlıyorum. Özellikle bu önemli dönemde ara vermek zorunda kaldığım için özür diler affınıza sığınırım.

Captain out !